Yakın zamana kadar Yahudi mahallesi olan Balata çevirdik bu sefer de rotamızı. Yahudilerin büyük bir çoğunluğu buraya göç etmiş ve Balat bugünkü sahiplerine kalmıştır. Semt burada bulunan bir saraydan dolayı Palation olarak anılsada zamanla Balat ismini almıştır.
Balat’ta Görülmesi Gereken Yerler
Eski İstanbulun göbeğinde olan Balat içerisinde bir çok önemli tarihi mekanı barındırıyor. Lafımı çok uzatmadan ve sizi uzun uzun sıkmadan kısa bir Balat turunda gerçekten kendimce en beğendiğim yerleri kısaca anlattığım bölüme geçelim 🙂
Fener Rum Lisesi
İlk olarak tarihiyle, muazzamlığıyla beni büyüleyen ve herkesi büyüleyeceğini düşündüğüm yapıdan bahsetmek istiyorum. Fener Rum Lisesi, Fener’in sırtında yüksek bir tepede bulunan bu ilkokulun mimarı Konstantinos Dimadis, aynı zamanda kendiside buradan mezun olmuştur. Okulun inşa tairihi, pergel işaretiyle birlikte kubbesinde yazan “1881”dir. Okulun arsasıda yine bu okuldan mezun olan Dimitri Kantemir’e aittir. Okulun içi sadece izinle gezilebilir ama tabi giricek bir yol bulursanız bu başka 🙂 Sınıfları amfi şeklinde ve toplantı salonun duvarları ve tavan işlemeleri görülmeye değer. Tavanda Hz.İsa resmi, duvarlarda ise Homerostan resimler, Büyük İskender’in bir seferi ve Perikles’in bir konuşması işlenmiştir.
Sweti Stefan Bulgar Kilisesi
Sahil yolunda, altın kubbesiyle dikkatleri kendine çeken Sweti Stefan Bulgar Kilisesi diğer adıyla demir klise. Gotik üslupta, tadilata girmeden önce yeşilimse gri renkte olan kilisenin girişinde, bir yazı yer alır. Yapının tüm enteresanlığı burada yer alır. Yapı tamamen demirden yapılmıştır. Demirler Viyanada bir fabrikada dökülüp, gemilerle önce Tuna sonrada Karadeniz’den Balat’a gelmiştir. Neden demirden yapıldığıyla ilgili bir çok efsane dolaşsada asıl sebebi 1880’li yıllarda demirden yapıların popüler olmasıdır. Gerçekten yapısıyla insanı büyülüyen bu kilise gerçekten görülmesi gereken eşsiz kiliselerden biridir.
Fener Rum Patrikhanesi
Burayı kısaca tanımlamak gerekirse Ortadoks cemaatinin Vatikan’ı diyebiliriz.Patrikhane 1602 yılında bugünkü binasına taşınmış ve 1800’lü yıllarda yapılan restorasyonlarla bugünkü görünümünü almıştır. Patrikhane içinde kilise ve yine patrikliğe ait olan yerleşim alanları, bahçesinde yer alan ayazma ile bir kompleks. Merdivenlerden çıktığınızda sizi 3 kapı karşılıyor. Sol kapıdan kiliseye sağ kapıdan ise Patrikhaneye giriş yapılıyor. 821’de Yunanistan’da bağımsızlık hareketi başladığında, İstanbul’daki Patrik’in de bu hareketi desteklediği yönünde duyumlar alınmış. Bu duyumlar sonrasında Patrik suçlamaları kabul etmiş ve şimdi kapalı tutulan kapının önünde idam edilmiş. Patrikhanenin orta kapısı da o zamandan beri hiç kullanılmamış, hep kilitli bırakılmış.
Bu yapıları gezdikten sonra gelelim biraz dinlenmeye ve Balat sokaklarına…
Gezerken hayranlıkla gezebiliceğiniz Balat, gerek esnaflarıyla olsun gerek yapısıyla olsun önünüze yorulmayacağınız kısa bir yolculuk sunuyor. Civarda bulunan vintage eşyalar satan dükkanlar, Balat esnafları, kafelerin birbirinden güzel olması, ufak dinlenmelerle 2-3 saatinizi burada harcamak çok keyifli olucaktır. Ben bu yazımda sadece kendimce beni büyüleyen mekanları ele almak istedim, umarım yardımcı olabilmişimdir 🙂
Balat a bir kez daha aşık oldum ?