Masallar Şehri: Floransa

İtalya’da birçok şehir gezdim ancak hiçbiri beni Floransa kadar büyüleyememişti. Müzeleri, mimarisi, kültürü… Ama en çok da sokaklarıydı beni kendisine aşık eden. Kafamı nereye çevirsem yeni bir şey keşfediyor, tekrar tekrar büyüleniyordum. Basit bir apartman bile benim gözüme sanat eseri gibi görünüyordu. Boşuna sanatın şehri dememişler. İtalya’nın bu muazzam şehrinde Rönesans’ın etkilerini hala hissedebiliyorsunuz.

Floransa’nın tarihinin ne kadar zengin olduğunu bildiğimiz için burayı tam anlamıyla gezebilmek adına trenden inmeden önce tarihini öğrenmeye karar verdik. Rönesans döneminde yönetimde bulunan Medici ailesi şehrin sanatsal gelişiminde büyük bir rol oynamış. Ayrıca Rönesans’ın başlıca isimlerinden olan sanatçıların, mimarların, düşünürlerin ve politik figürlerin hepsinin Floransa ve çevresinde doğduklarını öğrenince içimizdeki merak duygusu dolup taştı. Gezme aşkıyla yanıp tutuşuyorduk.

Floransa Sokakları

Floransa’da beni asıl büyüleyen şey sokakları olmuştu. Yürürken kendimi bir peri masalında gibi hissediyordum. Binalar, yerler, bir anda karşınıza çıkan müzeler, katedraller… Her şeyiyle beni kendisine aşık etmişti. Bir de sokak sanatçıları. Neredeyse her sokakta başka bir grup müzikleriyle herkesi büyülüyordu. Hem de hepsi o kadar yetenekliydi ki kendinizi canlı konserdeymiş gibi hissedersiniz. Rönesans’ın göz bebeği olan bir şehrin insanlarına da bu yakışır zaten.

Müzisyenleri kadar ressamları da bir o kadar yetenekliydi. Meşhur “Venüs’ün Doğuşu”nun bulunduğu Uffizi Galerisi’nin bahçesinde birçok ressam gelenlerin portrelerini ve karikatürlerini çiziyordu. Ancak bir tanesi çok dikkatimizi çekmişti. Müşterisi olmayan yaşlı bir adam. Herkes dikkat çekmek ve satış yapabilmek için bağırıp reklam yaparken o sessizce oturuyordu. Biz de bir süre sonra ona gelen bir müşterinin portresini yaparken ona eşlik etmeye karar verdik. Resmetmeye başladığı andan son kalem darbesine kadar büyülenmişçesine izliyorduk. Adının (ya da mahlasının) Marcello olduğunu öğrendik ve o an da Floransa’yla ilgili unutamayacağım anılardan biri oldu benim için.

Sadece Floransa’ya değil, İtalya’nın herhangi bir şehrine gidenlere önerim İtalyanca müzik dinlemeleri. Ortamla tam anlamıyla bütünleşmenizi sağlıyor ve sizi bambaşka bir dünyaya götürüyor. Floransa’daki ilk gecemizde Floransa’nın coğrafi ve sosyal merkezi, kalbi olarak bilinen Piazza del Duomo’nun etrafında gezinirken bir anda kulağımıza mükemmel bir müzik sesi geldi. Hemen bu sesi takip ederek bir sokağa girdik ve inanılmaz bir kalabalığın içinden geçerek müziğin kaynağına ulaştık. Ragazzi Scimmia adlı bir grup sokakta gösteri yapıyordu. Orada kaç saat kaldığımızı bilmiyorum ama orada bulunduğumuz zaman boyunca dans ettik ve etrafımızdaki insanlar bir anda yabancı olmaktan çıkmıştı. Müziğin birleştirici gücünü hissetmiştik.

Müziği ve eşsiz sokaklarıyla bizi büyüleyen Floransa, Piazza della Repubblica’daki (Cumhuriyet Meydanı) atlıkarınca ile bizi çocukluğumuza uçurdu. Bütün güzellikleriyle Floransa bizi mutluluk sarhoşu etmişti. Floransa’nın en işlek köprüsü olan Ponte Vecchio’ya gidip şehrin ışıklarını izledik ve sokaklarda amaçsızca dolaşıp şehrin güzelliğini içimize çektik. Herkesin bu duyguyu hayatlarında en az bir kere yaşamalarını isterim.

İki Günde Floransa

Floransa gibi bir şehri gezmek için iki gün ne kadar kısa olsa da uzun bir gezinin sadece bir durağı olduğu için kısıtlı zamanımız vardı. Her yeri doya doya gezemesek de bu kadar az zamanda Floransa’yı fethedebildik. Floransa’da kısıtlı zamanda gezip görmeye değer yerleri de şöyle sıralayabiliriz:

  1. Palazzo Pitti/Boboli Bahçeleri: Medici ailesinin hüküm sürdükleri süre boyunca kaldıkları ev ve evin bahçesi müzeye dönüştürülmüş ve ziyaretçilere açılmış. Evin mimarisi anlatmaya kelimelerin yetmeyeceği bir güzellikte. Her oda farklı bir olaya ve insana adanmış ve özellikle Yunan mitolojisine benim gibi ilgisi olanlar için mutlaka gidilmesi gereken bir yer. Boboli Bahçeleri ise bir evin bahçesi olamayacak kadar büyük ve görkemli. İçerisinde kaybolunacak kadar büyük ve labirent gibi bir bahçe.
  2. Piazzale Michelangiolo: Çıkması biraz zorlu ama kesinlikle değer. Michelangelo’nun heykelinin bulunduğu tepe Floransa’yı ayaklarınızın altına almanızı sağlıyor. O eşsiz manzaraya ulaşabilmek için ise biraz uzun ve dik bir yokuş çıkmanız gerekiyor. Yolun yarısında bu kadarı yeterli deyip geri dönmeyi düşünmedik değil ama sonunda tepeye çıkınca Rönesans zamanında sanatçıların da bu şehre, manzaraya baktıklarını düşününce nasıl o muazzam eserleri çıkardıklarını anladık. Saatlerce oturup izlemeye değer bir manzara sunuyor size bu tepe.
  3. Ponte Vecchio: Bu köprü yukarı da dediğim gibi şehrin en işlek köprüsü. Üstünde çeşme de bulunduğu için bizim gibi turistlerin şişelerine içme suyu doldurmak için uğradığı bir yer haline gelmiş. Ayrıca üzerinde bulunan mağazalar nedeniyle diğer köprülere nazaran herkes tarafından daha çok tercih edilen bir ulaşım yolu haline gelmiş.
  4. S.Lorenzo(Floransa Katedrali): Yeşil ve pembe mermerlerle kaplı yapı, Floransa’nın merkezinde bulunmakla birlikte geceleri herkesin etrafında toplandığı ve yemek yerlerinin bulunduğu bir meydan haline gelmiş. Yapı yanındaki diğer her şeyin sönük kalmasına neden olucak bir görkeme sahip. Katedralin önündeki uzun kuyruktan dolayı içeri giremesek de etrafını gezmek bile bizim için büyük bir zevk oldu.
  5. Palazzo Vecchio/Loggia dei Lanzi/Uffizi Galerisi: Birbirine çok yakın, hatta bahçeleri birleşik olan bu üç bina birbirinden güzel ve önemli sanat eserlerini bulundurmakta. Uffizi Galerisi’nde ise ünlü Venüs’ün Doğuşu bulunmakta. Tek önerim bu üç yere, özellikle Uffizi Galerisi’ne pazartesi günü gitmemeniz. Biz zor ve üzücü yollardan kapalı olduğunu öğrendik ancak bize bir daha Floransa’ya gitmek için bahane oldu. 
  6. Galleria dell’Accademia: Michelangelo’nun eserlerinin bulunduğu bu galeride en ünlü eserlerinden biri olan Davut heykeli de burada bulunmakta. Ama maalesef burası da pazartesi kapalı olduğu için galerinin içine giremedik.

Buraya yazmasam da Floransa’da gezip görecek daha birçok yer var. Bunların hepsinin içine girip uzun uzun gezmeye gerek duymasanız bile etrafta dolaşırken görmemeniz imkansız olacaktır. Bu nedenle Floransa’yı gezerken her yere yürümenizi tavsiye ederim. Ne kadar yorucu olsa da her şeyi ancak bu şekilde tam anlamıyla görmüş ve zevkine varmış olursunuz. Zaten küçük bir şehir olduğu için işlek bir trafiği de yok. Çoğunlukla motorsikletlerle ulaşım sağlanıyor.

Floransa’da Nerede Kalınır?

Floransa’da kalabileceğiniz lüks otellerin yanında birçok konuk evi, motel ya da düşük bütçeli oteller de var. Bu kadar gezilecek yeri olan bir şehirde kalacağınız yeri de sadece uyumak için kullanacağınızdan çok lüks bir yerde kalmayı önermiyorum.

Biz bir konuk evinde kaldık ve daha güzel bir tercih yapamazdık. Bir apartman dairesinin her odasının farklı bir müşteriye kiralanmasıyla işletilen bir yerdi. Bunun dışındaki bütün alanlar ortak kullanıma açıktı. Belki başka bir konuk evinde kalsak bu kadar rahat ve mutlu olmazdık ancak Leonardo’s House gezdiğimiz yerler kadar bizi etkilemişti. Konuk evinin sahibi olan Leonardo’nun kendisi işletiyordu ve herkesle tek tek kendisi ilgileniyordu. Samimiliği ve içtenliği nedeniyle de gelip giden konuklarının hepsi ona notlar ve kendi ülkelerinin paralarını bir panoya bırakmıştı. Tabii ki dayanamayıp biz de hediyemizi bıraktık. Ucuz olmasının yanında çok temiz ve güvenliydi. Şehri gezerken “Hadi eve dönelim.” diyorduk. Leonardo ve evinin bizde çok ayrı bir yeri olmuştu. Bir daha Floransa’ya gidersem kesinlikle tekrar Leonardo’s House’da kalırım ve herkese de öneriyorum.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here