Uzun bir gezini ilk durağı olan Venedik bizi daha uçaktayken güzelliğine hayran bıraktı. Uçak alçalmaya başladıkça bulutların arasından eşsiz bir manzara ortaya çıktı. Herkes gibi Venedik’in kanallarına, su dolu sokaklarına gelmeden önce de aşinaydık ancak daha önce hiç böyle bir görüntüyle karşılaşmamıştık. Suların arasındaki minik adacıklardı adeta koca ülke. Tabii ki ilk aklımıza gelen “Biz ıslanmadan nasıl gezeceğiz?” ve “Resimlerde bu kadar derine batmış olarak gözükmüyordu.” oldu. Tabii ki sonradan öğrendik ki Venedik’in ana karaya bağlı, havalimanının ve yerlilerin olduğu bir bölümü, turistlerin daha çok tercih ettiği ve karaya köprüyle bağlı başka kara parçası ve de küçük ada parçalarından oluşan, kimsenin girmediği bir bölümü varmış. Bizim gördüğümüz kısım da sular altında kalan, ziyaret edilmeyen ada parçalarıymış. Ancak onları görmek bile bizi heyecanlandırmış ve bu gizemli, sıradışı şehri gezmek için heyecanlandırmıştı.
Waterbus Macerası
Havalimanından bir otobüse bindik ve uzun bir köprüden geçtik. Venedik’in asıl turistik gezi yerlerine sahip olan kara parçasına geldik. Otobüs bizi San Croce’de bıraktı. Hostelimiz San Toma adlı bölgedeydi ve buraya ulaşmak için waterbus (deniz otobüsü) denilen ulaşım aracını kullanmamız gerekiyordu. Toplu taşımada kullanmak için biletlerimizi havalimanından almıştık ve gideceğimiz yere nasıl ulaşacağımızı da anlatmışlardı. Ancak buradaki deniz ulaşımı ile bizim vapurlarımızın uzaktan yakından alakası olmadığını o an anladık. Bekleme alanına girmek için bile çevrede biraz dolaşmamız gerekti. Bindiğimizde ise oturma yerleri çok az olduğu için ayakta kaldık ve görevliler hiç nazik olmayan bir şekilde bize nerde durmamız gerektiğini söylediler. Sırtımızdaki çantalarla sallanan vapurda ayakta durmakta zorlanırken bu şekilde davranmaları bizi çok şaşırtmıştı.
San Polo
Venedik’in diğer yerlerine kıyasla daha sessiz ve yerlilerin daha çok bulunduğu bir mahallesidir. Hostelimiz buraya çok yakın olduğu için boş olduğumuz veya dinlenmek istediğimiz zamanlarda buraya gelip San Polo kilisesinin bulunduğu meydanda merdivenlerde oturduk. Gürültüden ve kalabalıktan uzaklaşmak için mükemmel bir yer. Gotik eserlere bakarken aynı zamanda rahatlayabiliyorsunuz. Ayrıca gençlerin yaptığı gibi bir bardak şarap alıp merdivenlerde oturup kitap okumanın da zevki ayrı oluyor.
Venedik Sokakları
Eğer yanınızda Venedik’i bilen biri yoksa ve de bizim gibi ilk defa, internetsiz, geliyorsanız Venedik sokaklarında kaybolmama ihtimaliniz neredeyse imkansız. Biz hostelden aldığımız sokakların hepsini çok detaylı olmasa da gösteren bir haritayla yola çıktık.
İlk hedefimiz San Marco meydanına gitmekti. Ancak yolda başkalarından da yardım almamıza rağmen 9 kere Santa Maria Meydanı’na çıkacak şekilde daireler çizdik. Bu sırada da alışık olmadığımız başka bir şeyle karşılaştık. Küçük büfelere yol tarifi sormaya kalktığımızda sert bir şekilde oradan uzaklaştırıldık. Sonrasında da anladık ki İtalyanlar işlerini çok iyi yapıyorlar ancak azını ya da fazlasını yapmayı kesinlikle kabul etmiyorlar. Bizim durumumuzu gören yaşlı bir adam bizi yanına çağırdı ve İtalyanca bize yolu tarif etti. Anlamakta biraz zorlansak da İngilizce bilmemesine rağmen bize yardım etmek istemesi durup halimize gülmemize neden oldu. Zor yolla ve wifi peşinde koşarak da olsa gezinin sonunda Venedik’i çözmüştük. Ayrıca paralel sokakların sizi bu kadar farklı yerlere götürebilecekleri tek şehir de büyük ihtimalle Venedik olabilir. Normalde hiç yanıltmayan yön bulma içgüdülerinizi bile boşa çıkarabilecek bir şehir burası.
Venedik, birbirine köprülerle bağlı olan kara parçalarından oluşuyor. Yürürken sürekli köpülerden geçmenize ve durup fotoğraf çekmeden geçemeyeceğiniz manzaralarla karşılaşmanıza neden oluyor bu yapısı. Bu köprülerin bazıları daha küçük oluyor ve dar sokaklara açılıyor bazıları ise üzerinde alışveriş yerleri olacak kadar büyük oluyor. Sokaklar ise bazı yerlerde o kadar darlaşıyor ki geçip geçemeyeceğiniz konusunda sizi tereddüte düşürüyor. Hatta polis ve ambulans bile arabayla değil deniz yoluyla şehri dolaşıyor. Hangi yoldan nerenin çıkacağını asla bilemiyorsunuz ve size küçük süprizler yapıyor.
Gondol Gezisi
Venedik’e gelip gondola binmeden geri dönmek olmaz tabii ki. Venedik’in kanallarının ve fotoğraf karelerinin vazgeçilmezi olan gondollar turistler için büyük bir eğlence kaynağı. Ancak gitmeden önce bilmeniz gerekir ki bu turlar biraz maliyetli oluyor. Ne kadar çok kişi ile binerseniz fiyat o kadar düşüyor. Ayrıca turun uzunluğuna bağlı olarak da değişiklikler olabiliyor. Biz orada karılaştığımız iki turistle bir gondolu paylaştık. Ancak bizim bindiğimiz gondol yalnızca kanalın karşısına geçirmek için varmış. 4 euroya karşıya geçip geri döndük. Uzun bir gondol macerası yaşayamamış olsak da bizim için yeterli oldu. Dönerken gondol yana yattı ve içine su girdi. Biz de gondolların bize verebileceği her şeyi aldığımız görüşüyle bu deneyimi kısa kestik. Ayrıca iletişimin önemini de anlamış olduk. Gideceklere tavsiyem binmeden önce nasıl bir gezi istediğinizi önceden anlatmaya çalışın.
Rialto Köprüsü
Venedik’in en ünlü köprüsü olan Rialto, üzerinde birçok alışveriş yerleri bulunduruyor. Etrafında ise birçok hediyelik eşya satan yerler ve restoranlar bulunmakta. Köprüye çıkmak için uzun bir merdiveni aşmanız gerekiyor ancak sonrasında buna değer bir manzaraya ulaşıyorsunuz. Köprü çok geniş olmasına rağmen o kadar çok ilgi çekiyor ki resim çekmek için bile yer bulmakta zorlanılıyor.
San Marco Meydanı
San Marco Meydanı Venedik’in sizin için hazırladığı süprizlerden biri. Belki de en güzeli. Ulaşmak için daracık sokaklardan geçmeniz ve belki de bizim gibi iki gün boyunca aramanız gereken ama bulduğunuz anda mest olacağınız bir yer. Daracık bir sokaktan geçip bir anda kocaman bir meydanın ortasında bulduk kendimizi ve hayretler içinde etrafımıza baktık. Nereye dönsek başka bir şaheser bizi bekliyordu. Piazza San Marco, Campanile San Marco, Basilica San Marco, Doçlar Sarayı, Palazzo Ducale… Her bir yapının üzerinde inanılmaz derecede detaylı süslemeler vardı. Her bakışınızda farklı bir şey daha görüyorduk. Sanki sokakta yürürken sihirli bir dünyanın kapısını açmıştık. Bir süre yalnızca etrafımıza bakabildik. Sonrasında ise sıra ne kadar uzun olursa olsun bu inanılmaz eserlerin içini görebilmek için bekledik.
Buraya gelirken dikkat edilmesi gereken tek şey bazilikanın içine kesinlikle omuzlarınız ve dizleriniz açık ise almıyorlar. Kapıda 2 euroya üstünüzü kapatmanız için bir önlük satıyorlar. Bir de saat kulesine çıkmak isterseniz sizi bekleyen uzun bir yolculuğa ve merdivene hazır olun.
Gezmekten yorulduğumuzda herkes gibi dükkanların olduğu yerin merdivenlerine oturduk. İnsanlar buraya oturup dinlenip yemek yiyor ve kuşları besliyorlardı. Ancak bir anda birkaç görevli gelip herkesi kaldırdı ve yemek yemenin ve kuşları beslemenin de yasak olduğunu söylediler. Sonradan öğrendiğimize göre ise bu insanlar gönüllü olarak burada tarihi eserleri korumak için çalışıyorlarmış. Bir ülkenin geçmişini, güzelliklerini korumak için bu kadar istekli olması ve çaba göstermesi çok hoşuma gitmişti.
Redentore (Kurtarıcı) Festivali
Son gecemizde Venedik bizi iki sürprizle karşıladı. Birincisi, bir anda inanılmaz bir yağmurun bastırması oldu. Herkes bunu normal karşılasa da biz Temmuz’un ortasında böyle şiddetli bir yağmur beklemiyorduk. Özellikle kanallar taşmaya başlayınca korkmadık değil. Bu güzel şehrin birgün batacağı düşüncesi de aklımızdan geçti. Ancak ikinci sürprizi bir kutlamaydı. Tarihi buna göre ayarlamamıza rağmen Venediklilerin her yıl kutladığı Redentore Festivali’ne denk gelmiştik. Bu festival Giudecca’da gerçekleşmektedir ve 16. yüzyılda Venedik’deki veba salgınının sona erişini kutlamak amacıyla düzenlenir. Yerel halkın en çok sahip çıktığı ve katılım sağladığı dini bir festivaldir. Cumartesi saat 23.30’da havai fişek gösterileriyle başlayan festivale katılıp izleme şansına sahip olduk. Şehir balonlar ve parlak renkli fenerlerle süsleniyor, botlarla ve sandallara binerek kutlamalar yapılıyor. Biz planlamamış olmamıza rağmen bu festivalin bir parçası olabildik ve çok güzel bir gece geçirdik.
Haven Hostel
Kaldığımız hostel San Toma’danın meydanındaydı. Yeri gezilecek yerlere çok yakın olmasa da mahalle açısından güzel bir konumdaydı. Resepsiyondaki çalışanlar çok tatlıydı ve diğer misafirlerle hiçbir sorunumuz olmadı. Wifi, mutfak ve ortak oturma odası bile vardı. Ancak iki gün kaldığımız hostelden pek de memnun kalamadık. Öncelikle geleceğimizi birkaç kere bildirmemize rağmen odalarımızı ayarlamakta ve iki kişi yan yana koymakta zorlandılar. Önce bizi farklı katlara yerleştirdiler. Sonra da bizi 5 saat bekletip iki kişilik bir odanın boşalmasını beklediler. İkinci gün ise tekrar oda değiştirmek zorunda kaldık. Ayrıca odaların temizliği çok iyi yapılmıyordu ve rutubetten birkaç böceğe ve sineğe de rastlamadık değil… Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda ise fiyatı da az değildi. Daha iyi bir konumda, daha düzenli bir hostelde kalabilirdik.
Gezilebilecek Diğer Yerler
Biz rehbersiz ve elimizde bir haritayla olabildiğince her yeri gezmeye çalıştık. Ancak bazı önemli yerlerin önünden geçip gitmiş olabilir ya da belki de hiç bulamamış. Her ne kadar araştırmış olsak da süre kısıtlaması ve Venedik’in zalim sokakları nedeniyle her yeri gezemedik. Gidebileceğiniz birkaç yer ise:
- Ca’Rezzonico
- Ponte dei Sospiri
- Ca’d’Oro
- Arsenale di Venezia
- Türk Hanı
- Leonardo Da Vinci Müzesi
LeoAyrıca şehirleşme olmadığı, çoğu yapının hala eski olması, dar mekanlar nedeniyle kalabalığın oluşamaması gibi faktörler sessiz, sakin bir tatil yapmak isteyenler için burayı eşsiz kılıyor.