Sular Üzerine Kurulu Romantizm: Venedik

Piazza San Marco

Sular üzerinde kurulu deyince şöyle bir düşünüyor insan “acaba bu Venedik nasıl batmıyor” diye değil mi? Bilim insanlarının araştırmalarına göre Venedik her yıl 2 mm batıyor aslında.  Daha hızlı batacağına dair teorilerde mevcut üstelik. Son dönemlerde değişen hava koşulları nedeniyle de gündem de gördüğümüz yağış ve seller ile su seviyesi artıyor ve bu adaların batmasına neden oluyor.

Üzerine etiket olmuş bir tanımlama var bu şehir için; “romantizm”. Şehri sevmek için bir çaba göstermeniz gerekmiyor o zaten sizi kendisine çekiyor. Özellikle de çift olarak seyahatini gerçekleştirenler için daha da anlamlı bir şehir olabilir burası. Araç trafiği olmayan dar sokakları, bu dar sokaklarda birkaç mum ışıklı masaya sahip restoranları, gondolları ile adeta bir görsel şölen oluşturuyor size. Bazı yerlerde tek sıra halinde yürüyebilir ve yine bazı yerlerden eğilerek geçmek zorunda kalabilirsiniz. Varoluşu 400’lü yıllara dayanan bu şehrin kültür ve tarihi zenginliklerinin hafife alınmayacak kadar önemli olduğunu da söyleyebiliriz.

Bu şehir yemek, içmek, eğlenmek ve alışveriş yapmak isteyenler için çok doğru bir durak fakat fiyatlar görmezden gelinemeyecek derecede pahalı. Turistik yerler yerine daha yerel ve ekonomik yerleri tercih ederseniz daha karlı çıkabilirsiniz. Hem de daha lezzetli yerel tatları denemiş olursunuz. Öğle yemeği alternatifi olarak Venediklilerin “Bakaro” turu dediği tura da katılabilir, açık büfelerden farklı tatlar deneyebilirsiniz.

San Marco meydanına ulaştığınızda birçok restoran göreceksiniz. Birkaçında orkestra da bulunuyor fakat yukarıda da bahsettiğim gibi hem turistik bir bölge olduğundan dolayı pahalı bir tercih olacaktır hem de yer bulmanız biraz zaman alacaktır.

Diğer yüksek bütçe ayırmanız gereken de müze girişleri ve konaklama. Dünya’nın en çok ziyaret edilen şehirlerinden biri olduğu için fiyatların yüksek olmasını da anormal karşılamıyorum aslında. Sizi de uyarmak gerekirse bu şehre iyi bir bütçe ayırmak şart 🙂

 

Müze girişleri için Venice Card olarak bilinen kartı edinebilir, uzun kuyrukları beklemeden zaman kazanabilirsiniz. Ayrıca ulaşım içinde Vaporetto bileti alabilir ve vapur ulaşımlarını istediğiniz kadar kullanabilirsiniz. Aslında bu şehirde herhangi bir ulaşım aracı kullanmadan yürümek yapılabilecek en güzel aktivite fakat şehri ikiye bölen Grand Canal üzerinde sadece 2 köprü olduğundan (Accademia ve Santa Lucia) yürümeyi sevmeyenleri de düşünecek olursak böyle bir alternatifi değerlendirebilirsiniz. Şehri turlarken yolunuzu şaşıracağınız çok fazla nokta olacak bu sebepten haritadan önemli yerleri işaretlemeyi unutmayın 🙂

Piazza San Marco demiştik az önce; biraz bu meydandan bahsedelim. Ortasında durduğunuzda etrafında tarihi yapılar ve romatizmi yansıtan kafeler göreceksiniz. Venedik’in en güzeli, Dünya’nın da en meşhur olanlarından biri diyebiliriz buraya. Meydan da ilk göze çarpan yapı ise Basilica di San Marco katedrali. Bunun yanında şehrin en önemli sarayı olan Palazzo Ducale (Doge’s Palace), şehrin sembolü haline gelmiş ve en üstüne çıktığınızda Venedik manzarasını fotoğraflayabileceğiniz çan kulesi olan Campanile di San Marco ve son olarak en çok ziyaret edilen müzelerden biri olan Marciano Müzesi’de bu meydanda bulunuyor.

 

Meydanın batısına doğru gittiğinizde Napoleon kanatı olarak bilinen bölgeye geliyorsunuz. Burada bulunan butik ve mağazaları gezerek Venedik’in tarihine dayanan objeleri, eşyaları ve sanat eserlerini inceleyebilir, şehrin kültürünü daha yakında tanıma fırsatı bulabilirsiniz.

Herşeyden bahsettik şimdi asıl buranın simgesi olan konuya geldik, GONDOL TURU.

O gondola binmeden dönülmemeli benden söylemesi. İstediğiniz kişiyle binip istediğiniz şekilde poz verin, isterseniz sırada yanınıza arkadaş edinip onunla tura katılın ama mutlaka katılın. Venedik kanallarını ve ihtişamlı binalarını en iyi gözlemleyebileceğiniz alternatifte bu çünkü. 80 Euro gibi bir ücreti var, gondollar 6 kişilik. O şekilde ücreti bölüyorsunuz yani 🙂 Bence değer. Sonuçta belki bir defa olacak. Gondollara binebileceğiniz birçok nokta var, öğle saatlerinde mola oluyor onu da söyleyeyim. Şehirde birçok eve ulaşım da gondol ile sağlanıyor.  Her köşede bir gondol ile karşılaşacaksınız yani. Birde gondol fabrikaları var, onları da vakit bulursanız ziyaret edebilirsiniz. Çok fazla gondol dedim galiba artık bitiriyorum 🙂

Venedik seyahatini düşünenler için şubat ayında gerçekleşen maske festivalini hatırlatıyor ve yazımı sonlandırıyorum. 

Aklım sende kaldı Venedik. Daha uzun süreli bir keşif için yeniden geleceğim…

PAYLAŞ
Önceki İçerikGizli Cennet: Yerköprü Şelalesi
Sonraki İçerikHayallerin Gerçeğe Dönüştüğü Şehir: New York
Gaye Dilara Çevik
Merhaba. Üniversite öğrencisiyim. İkinci senemde sosyal sorumluluk projelerine katılarak edindiğim çevre ile bakış açım çok değişti. Hep meraklı ve aktif olmayı seven biriydim. Üniversite dönemimi de iyi değerlendirmem gerektiğini düşünerek yurt dışı projelerini araştırmaya başladım, hayal etmenin gücüne çok inanırım. Hayal ettim, çabaladım, etrafımdaki tüm engellere rağmen bunları aşarak 15 Avrupa şehri gezme fırsatı buldum. Şimdilerde en büyük hayalim seyahatlerime uyarlayabileceğim sosyal sorumluluk projelerine katılmak, geliştirmek...

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here