Hepimizin yolunun bir şekilde düşmesi gereken iki ada.. Biri eğlence ve aykırı hayatıyla nam salmış Mikanos, diğeri romantizmi doruklarda yaşatan,gün batımının en güzel izlendiği yer Santorini.
İki yıl önce beş arkadaş Eylül’ün sonlarına doğru Rodos-Mikanos-Santorini gemi turu aldık. Bir kısmımızın aklı Mikanos’ta bir kısmımızın ki bunlardan biri de ben oluyorum Santorini’de kaldı. Bu Eylül başında ise annem ve babam tavsiyelerimi dinleyerek Atina-Mikanos-Santorini gemi turu aldılar. Tura bir gün kala yurt dışı çıkış harçlarını yatırmamızın üzerinden on-on beş dakika geçmemişti ki telefonum acı acı çalmaya başladı. Ya da alacağım haber nedeniyle olsa gerek bana öyle geldi. Arayan babamdı, “kızım ben gelemiyorum, izinler kaldırıldı, çok da istiyordum gelmeyi ama ne yapayım? Siz gidin artık annenle” dedi. Atina Başlangıçta olur mu, vardır çözümü dediysem de maalesef ki babam o seyahate katılamadı. Tur şirketini üç kez arayıp ilk ikisinde mümkün değil cevabını aldım. Üçüncü aramamda isim değişikliği yapıldı ve iki yıl sonra yine bir Eylül ayında Yunan adalarında aldım soluğu. Keşke annem ile babam gidebilse idi, içim burkuldu ama ne yapalım ki bana nasipmiş. Yunan adalarına iki kez gittiğim için biraz ondan biraz bundan anlatayım değil mi? Arkadaşlarla ve annem ile seyahat arasındaki farklara mutlaka değinmem gerek. Bu hayatta gördüğüm en çılgın ve enerjisine hayranlık duyduğum kadın “Aysel Gürel”di. Şükür ki annem ona benzemiyor. Yoksa benden çılgın bir annem olsaydı muhtemeldir ki depresyona girer ve bir daha da çıkamazdım 🙂
Önce Atina’yı anlatayım. İstanbul’da bulunan bir kısmı Taksim’i, diğer kısmı ise Eminönü’nü andıran alışveriş yerlerinin olduğu “Plaka”yı ve antik kenti “Akropolis”i gördük. Yoksa siz halen Efes Antik Kentini görmediniz mi? diyerek vicdan da yaptırayım ki görmeyenler Akropolis’ten önce bizim Efes Antik kentimizi görmeli. Kendi memleketimin güzel yerlerini de yazayım değil mi? Yarım günlük Atina turunda son durak Monastiraki’ye gittik, yemek mi kahve mi dedik ama “frappe” yi seçtik. Gemi turu tam pansiyon olduğu için dışarıda pek yemek yemedik. Siz hiç Antalya’ya gelip tam pansiyon otellerde kalıp dışarıda yemek yiyen turist gördünüz mü? Görmeyiniz,yemeyiniz de efendim. Buraları annemle dolaştığım nasıl da belli oluyor değil mi? Bir şeyler yemek-içmek ya da almak istediğimde “ne gerek var kızım, gemi de yersin, alma, Türkiye’de de var onlar, yazık, hem euro çok pahalı.. vs vs” diyerek iç sesim oldu. Sayesinde hayatımın en ucuz seyahatini yaptım. Atina’da yarım güne sığdırabildiklerimiz bunlardı. Rodos “pek yakında” diyerek gelelim diğer adalara. Mikanos eğlencenin ve özgürlüklerin adası. İlk gelişimizde arkadaşlarla araç kiraladık ama gezilecek pek bir yer göremedik. Ta ki Süper Paradise plajına gelene kadar.Orada denize girip akşama doğru hadi artık deyip kalkarken arkamızdaki partiyi görünce olduğumuz yerde kalakaldık.
Mikanos için çılgın ve eğlenceli bir partiye hazırlıklıydık ama gördüklerimiz sınırlarımızı da aştı. Akşam aracı teslim edip limandan üç beş km uzaklıktaki merkezde dolaştık. Little Venezia’da yel değirmenleri manzarasına nazır birer kahve içtik.Oraları sevdik ama iki yıl önce bir bardak sıcak suya 5 euro almasalardı daha çok sevebilirdik. 🙂 Akşam kızlarla dolaştığımız barlarda yakışıklı, bakımlı erkeklerin pistte danslarını izlemek keyifli idi.Ta ki birbirlerine yakınlaşıp öpüşene kadar.Beşimiz birden ‘’Yok artık’’ ve hatta ‘’no,no,noooooo!!!’’ dedik ama bana mısın demediler.İşte o an bittiğimiz andı,”Allah sahiplerine bağışlasın”diyerek keyifle içtiğimiz içkiler yerini efkarla içmelere bıraktı. Peki annemle olan Mikanos’um nasıldı sizce? Akşam oraya vardığımız ve sabah ayrılacağımız için fazla vaktimiz yoktu.Sokaklarında dolaştık.Fotoğraflar çektik.İnternet bulduğumuz yerde fotoğraflarımızı sosyal paylaşım sitelerine yükledik.Birer kahve içtik ve ’’hadi kızım odaya dönelim’’ deyince de odaya döndük.Dediğim gibi benim annem bir Aysel Gürel değil,zorlamamak lazım:)
Santorini romantizm kokan ada.. Adalar içinde en çok sevdiğim ve hatta aşık olduğum adadır kendileri.Gemiler limana yaklaşamadığı için botlarla karaya çıkılır.Neden mi anlatıyorum.Görevlinin botlarla karaya çıkılacağını anlattığı esnada bir ses yükseldi arkalardan. Şirin bir teyzemiz’’Ne demek botlarla çıkılacak? Ben bot getirmedim giymek için,napıcam şimdi,burada mı beklicem’’ dedi.Teyzemize gülümseyerek şıpıdık terliklerimizi gösterip ‘’yalnız değilsin teyze,bizde bot giymedik ‘’diyerek olayı tatlıya bağlayıp geminin botlarıyla karşıya taşıdık kendisini. Arkadaşlarımla limandan Fira’ya teleferikle çıkıp indik ama annemin yükseklik korkusu olduğu için botlarla Oia’ya geçtik.Orayı dolaşıp Fira’ya minibüsle döndük.Hadi yorulduk artık teleferikle inelim dediysem de annem buna yanaşmadı.Ve güneşin alnında at ve eşeklerin turistleri taşıdığı ve bizim gibi birkaç cengaverin de olduğunu görerek yatıştığım 550 basamaklı patika yoldan indik. Şimdi o 550 basamaklı yolda başımıza güneş geçmiş,ayaklarımız uyuşmuş koymadı ama yolun yarısına geldiğimizde yirmiye aşkın atın olduğu yerden geçmek çok koydu.Zira o anda annemin atlardan korktuğunu öğrendim.Ne yukarı çıkabildik ne aşağı inebildik bir süre.En sonunda at sahipleri imdadımıza yetişti de onların yardımı ile aşağıya indik.Ne demişler ”insanlar birbirlerini seyahatte tanırlar”bende annemi bu seyahatte tanımış oldum. Ada’da gün batışını izlemek muhteşemdi,bir Bozcaada bir burası diyebilirim.Sokaklar insan seli,herkes elinde içeceklerle günü batırmak için toplanmış,çok keyifli anlardı. Ada da volkanik plajlar vardı ama üç tarafımız denizlerle çevrili iken orada denize girmekle vakit kaybetmeyelim dedik. Annemle olan turda anneleriyle tura gelen kadınların sayısı hayli fazlaydı.’’Ne varsa kızlarda var’’ sözünü sıklıkla duyup biraz şımardığımı da itiraf edeyim. Okuyan beyler varsa kızmasın,’’ne var bizde annemizi dolaştırıyoruz ‘’diyebilirsiniz. Her evlat kıymetlidir ve ailesine kıymet verir diyeyim de yeni bir polemik konusu oluşturmayayım. Turlarda dikkatimi çeken,yaş ortalaması hayli yüksek amcalarımızın ve teyzelerimizin oluşuydu. Mikanos sokaklarında göremedik onları,tarzları değildi diyelim.:)Ama Santorini’de de çoğunu göremedik.Ada tepede olduğu için ve yürüme mesafesi de hayli zorlu olunca çıkmadılar sanırım.Acaba yaşlanınca bizde mi böyle olacağız diye düşünmedim değil.Sohbet fırsatı bulduklarımın ortak noktaları emekli olmuş,torun torbaya karışmış anca fırsat bulmuşlar gezmeye. Sohbet ettiklerim” gençliğinizde ya da kendinizi genç hissettiğiniz yaşlarda vurun kendinizi yollara,ayağınız yürürken,istediğinizi yiyip içerken bol bol anı biriktirin.Gezin doyasıya” dediler.Ya da ben öyle anlamak istedim bilmiyorum:) ”Çok geziyorsun ya,azıcık da otur oturduğun yerde” diyenler ,amca teyze sözü dinlerim ben,almışım nasihatleri,kim tutar beni:) Bu arada yaz sıcağında gidiyorum diyerek üzerimize kalın bir şey almadık.Akşamları gemi içi soğuk,gece ise odalar buzhane den halliceydi.Döndüğümüzde hepimizi hasta olduk.
Memleketim insanını seviyorum, yaratıcı ve renkli. Çalışanların derlediği sorulardan bazılarını paylaşmadan edemeyeceğim 🙂
*Şimdi bu Mikanos adası ile Santorini adası arası araçla kaç saat sürüyor? (yüzen aracı mı var acaba?)
*Çok içtim,taksi çağırın bana (odasına taksi ile mi gidecek acaba?)
*Bu gemi kaç kez battı?(üç beş kez battı ama biz kurutup yeniden tura başladık sözünü mü bekledi acaba?) gibi gibi zihni sinir sorularla karşılaşan ama tebessümlerini kaybetmeyen mürettebat gerçekten çok iyi iş çıkardı.
Yemeklerinden, etkinliklerine her şeyiyle çok güzel iki tur yaşadım. Mikanos ve Santorini; -gece hayatı,farklılıkları ve özgürlükleri içinde barındıran anların çoklukla yaşandığını görmek için Mikanos’a gidilmeli, -sokaklarında dolaşmak,mavi kubbeleri ve müthiş manzaralı mekanlarında kahve yudumlamak,eşsiz bir görselle batan güneşi izlemek,romantizme bulanmak için Santorini’ye mutlaka ve mutlaka gidilmeli.. Yaş geçmeden,ruh eskimeden,emekli ikramiyesi,torun torba beklenmeden doyasıya gezilmeli:)